29 Şubat 2012 Çarşamba

Kocaman Bir Rüya: Haftasonu

Haftalardır geçtiğimiz haftasonunu bekliyor ve dinlenme planları kuruyordum. Evlendikten hemen sonra eşim ve ben ayrı ayrı iki operasyon geçirdik; ama bir türlü dinlenme fırsatı bulamamıştık ne yazık ki. O yüzden gözümüz geçen haftasonunu üzerindeydi, cumartesi ve pazar evden hiiiç çıkmayacak, ayaklarımızı uzatıp oturacak, öğlene dek uyuyacaktık... Tabi hiçbir şey planladığımız gibi olmadı, İYİ Kİ de olmadı :)

Cumartesi sabahı eşim işin yolunu tuttu, ben de erkenden yollara düşerek birtanecik ablam Bebeko'nun kahvaltı davetine katıldım. Yaklaşık 5 yıldır görüşemediğimiz arkadaşlarımızın da gelmesiyle gün nasıl olup da bitti, hala anlamış değilim. İçimde kalansa, erkenden gelip ablama yardım edeceğimin sözünü vermem oldu. Trafik nedeniyle misafirlerle bir girdim, içeri :)
Kahvaltıyı merak edenler buraya lütfen: http://bebeko-elc.blogspot.com/2012/02/alaturka-baslasn.html

Bol kahkahalı ve benden tecrübeli arkadaşlardan evlilik tüyosu aldığım harika saatlerden sonra eşimle buluştuk ve Galeria'ya geçtik. Aslında amacımız avm'yi alt üst etmekti; ama ikimize de aniden bir başağrısı ve yorgunluk çökünce kendimizi bahçe kısmında açılan CookShop'a attık. Palladium AVM'de de sürekli önünden geçmeme rağmen bir türlü müşterisi olamamıştım, bu mekanı denemek istiyordum anlayacağınız:) Yemekler, ortam güzeldi; ama bizim keyfimiz pek yerinde değildi. Aceleyle yemekleri yiyip hoop evin yolunu tutmak istedik; ama o da ne??!! Köprüler tıklım tıklımdı ve karşıya geçmeye çalışan annem 3 saattir yolda olduğunu söylüyordu, telefonda.


Biz de ne mi yaptık? Galeria'nın çıkışında, tam karşımızda bize göz kırpan Sheraton Ataköy Otel'in yolunu tuttuk:)) 
 

Eyfel Kulesi'ni andıran asansörü ile en üst katlardan birindeki odamıza yerleşir yerleşmez de uyuyakaldık:) Aslında Yalan Dünya'nın kaçırdığımız bölümlerini seyretmek istiyorduk; ama odadaki pc'de hoparlör yokmuş. Biz de ertesi günün ilk(!) ışıklarına, 12'ye dek uyuduk:)


Pazar günü 12'de kalkıp kahvaltıyı kaçırdıktan sonra Sirkeci'deki meşhur Konyalı'da börek, bide eşliğinde kahvaltımızı yapıp, kuşlara yem attık. Çok da mutlu olduk. Eşim sayesinde martı/kuş beslemenin mutluluğunu öğrendim bu yaşımda, aynı zamanda martılara attığımız bayat ekmekler çöpe de gitmemiş oluyor:)

Eşimin orada çalışan bir arkadaşına uğradık ve bu sırada dünyanın çeşitli yerlerinden toplayıp oluşturduğu Para Albümü dikkatimi çekti. Sizce de hoş bir hobi değil mi? :)


Ardından da Galata Tower'ın yolunu tuttuk. Ayağımda platform topuklu ayakkabılarla yürümekte zorlanınca ve önümüzdeki uzun sırayı görünce vazgeçtik ve Galata'nın oradaki yokuşta Reis Nargile Cafe'de oturduk. Küçücük bir ortam, taş duvarlar arasında otantik bir atmosfere sahip.
Reis'teki nargile keyfinden sonra kendimizi Etiler Tavacı Recep Usta'da bulduk; çünkü karnımız zil değil, çan çalıyordu mübarek:) Çok acıkmıştık :)

Tavacı'daki akşam ziyafetinden sonra da şükür evin yolunu tuttuk, dolu dolu geçen bir haftasonunu daha geride bıraktık.
Geçen haftasonu olmadı; ama kısmetse bu haftasonu dinleneceğiz eşimle. :)
Herkese hayırlı haftalar diliyorum...

25 Şubat 2012 Cumartesi

Dönerci Şahin Usta

Efendiiiimmmm, öğle yemeğimi yeni mideme indirmiş, halim keyfim pek yerinde, ağzımda leziz bir tat kalmışken bunu sizlerle paylaşayım istiyorum.

Dönerci Şahin Ustaaaa...

Yolu Kapalıçarşı'ya düşenlerin mutlaka denemesi gereken bir tat, bu dönerler... Kağıt gibi dilimlenmiş, ısırdığınızda et tadı bile gelmeyen, lastik dönerlerden değil yani Şahin Usta'nın dönerleri. Tam olması gereken kalınlıkta, kararlılıkta ve tatta :)

Etle çok arası olmayan bendeniz bile seve seve dönerimi yiyor, ayranımı içiyorum, burada. (burada dediğime bakmayın, dükkanları küçücük, oradan alıyor ve masamda yiyorum:) ) Oh... Mis miss:) Mutlaka sizler de denemelisiniz...


Dönerci Şahin Usta
Değişmeyen Lezzet ve Kalite
Kuruluş: 1969
Nuruosmaniye Kılıçlar Sk. No:7
Tel: (0212) 526 52 97

24 Şubat 2012 Cuma

Umre Yolcusu Kalmasın...

Rabbim kısmet ederse, çook yakında eşim ve ben Umre yolcusu olacağız. 12 yaşındayken ailece gittiğim kutsal toprakları yine, yeniden, yeni ailemle ziyaret edeceğim, bu sefer. Rabbim inşallah tüm ibadet ve dualarımızı kabul eder, bizi imandan, islamdan, secdeden, abdestten, güzel ahlaktan ayırmaz ve iki dünya saadeti nasip eder inş. bizlere ve tüm islam alemine, inananlara. AMİN, ECMAİN.

Zaman azaldıkça tatlı bir telaş ve heyecan var, giysi hazırlıklarına ise daha başlamadık, bir günde halledeceğimize inanıyoruz:) Umarım her şey planladığımız gibi gider ve biz oraya eksiklerle gitmeyiz, Rabbim kimseyi utandırmasın. AMİN.

17 Şubat 2012 Cuma

Fetih Değil, Ulubatlı Hasan'ın Hikayesi...

Dün akşam Fetih 1453'e gideceğimizi söylemiştim... Arabanın anahtarlarını işyerinde unutmak, taksi bulamamak gibi bir sürü aksilikten sonra nihayet sinemadaki yerimizi aldık.
Ben ikide bir "inş. yanımızdaki koltuk boş kalır..." diye dua ediyorum, sağolsun, eşim de ikide bir "böyle bir şey mümkün değil." diyordu. Tüm salon tıklım tıklım doldu, doldu, doldu... Ama bir tek yanımızdaki koltuk boş kaldı :) Ben de palto ve çantamı oraya bırakarak filmimi rahatça seyredebildim, böylece. Yihuuuu....

Film yaklaşık 3 saat sürüyor, bir ara hiiç ara vermeyeceklerini düşünmeye başlamıştım:)) Çok büyük umutlarla ve heveslerle gittiğim için ben beklediğimi alamadım. Film kötü mü? Hayır, güzel, çok güzel ama aylar öncesinden beklemeye başlayınca demek ki insan daha farklı bir şeyler arıyor.

Bir de Fetih'in tesadüfmüş gibi anlatılması, Sultan Mehmed'den çok Ulubatlı Hasan karakterinin öne çıkması hoşuma gitmeyen taraflar. Halbuki Sultan Mehmed'in karadan gemileri yürütme fikrini nasıl bulduğu, bunun önemi ve hocası Akşemsettin ile ilişkisi anlatılsa Fetih olayı ve sultan daha ön planda kalacakmış gibi düşünüyorum. Her şeye rağmen güzel ve keyifli bir 3 saat yaşadım. Osmanlı filmi deyip de perdeye birbiriyle kavga eden, çağlarca analtılan o edepten nasibini almamış çıplak bir haremi getirmemişler, en azından.

Sultan Mehmed  daha ön planda olsaydı on numara olacak bir filmdi. Her şeye rağmen seyretmeye değer.

Not: İkinci yarı başlarken makinistin dalgınlığı yüzünden film sessiz başladı ve Sultan Mehmed'in hatununa yazdığı mektubu duyamadım. O kısmını bilen, duyan, gören varsa... :p

Bu Akşam Ne Seyredeceğim?

FETİH 1453
Fragmanını gördüğümüz ilk günden beri filmin vizyona girmesini bekliyordum. Bugün 16 Şubat 2012 tarihi ile film vizyona giriyor ve ben de sinema koltuğundaki yerimi alıyorum, eşimle...

Bir hafta öncesinden bilet ayırtmamıza rağmen salondaki en kötü koltuklardan seçim yapmak zorundaydık; çünkü film daha vizyona girmeden birçok bilet satılmıştı.

Fragmanlarını hayranlıkla seyrettiğimden filmi de beğeneceğimi umuyorum. Geri dönüşte, film hakkındaki yorumlarımı yapacağım; ama ben her zamanki gibi aceleci davranıyor ve size de filmi seyretmenizi tavsiye ediyorum...


Bence bu film, bizi hayalkırıklığına uğratmayacak! :)

Dün Akşam Ne Seyrettim?

Tv seyretmeyi hiiç sevmiyorum; ama dün gece bir değişiklik yapıp gözlerimden uyku seli aksa da oturdum ve Kuzey Güney'in hemen ardından başlayan Orhan Kemal'in eseri 72. KOĞUŞ'u seyrettim.

Film, geçen senelerde vizyona girdiğinde seyretmek istemiştim ama nasip olmamıştı, başından yakalayınca da oturdum kaldım tv. karşısında... (İyi ki tv.de seyretmişim çünkü tecavüz ve hamam sahneleri kesilmişti. Onları hiç kaldıramazdım)

Yer yer hüzünlendim, yer yer dondum kaldım, yer yer de ağladım bu acımasız öyküyü seyrederken. Ara sıra beni kendime getirense; bipp sesleri ve sansürden duyduğum rahatsızlıktı çünkü filmin nerdeyse yarısı bu şekilde sansürlendi .

"Hayat dediğin alçak bir kapı. Öyle ki geçmek için eğilmek gerekir. İnsan gibi insan olan eğilmez. Vurur kazmayı kapıya yıkıp geçer. Lakin beş parmağın beşi bir değil. Kimine sürünmek bile dokunmaz, hayatın imtihan kapılarından geçsin yeter."



Filmi tavsiye eder miyim?

Kolay etkilenen ve hassas bir yapınız varsa hayır... Yine de açlığın insanı hayvandan farksız bir hale dönüştüreceğine ve kimilerinin de iki ayaklı da olsa hayvandan bir farkı olmadığına dair bir öykü isterseniz işte filmi burada...

9 Şubat 2012 Perşembe

Yaz Köşesi Kış Köşesi; Bu da Benim Evimin Kahve Köşesiiiiiiii :)

Bir evin; balkonlu bir mutfağın, terasın, salonun olmazsa olmaz parçalarından biri bence kahve köşesi...
Ev alışverişi yaparken bu köşeye ayrıca bir önem göstermiştim, evin her odasının, her eşyasının tadını çıkaracağımı sanarak:)) Oysaki günlerim(iz) bir kanepe üzerinde geçiyor, güzelim kahve köşeciğim ise genellikle misafirlerini bekliyor oluyor.

Gerçekten de kahve köşemiz için harıl harıl çalışırken kış akşamları orada oturup tatlı bir sohbetle köpüklü bir kahvenin tadını çıkaracağımızı, yaz akşamları da şen kahkahalarla camlarımız açık efil efil kahvelerimizi yudumlayacağımızı sanıyordum.

Ben en iyisi güzel bir fincan kahve ile bu akşam köşemi ziyarete gideyim:))



Koyu kahve deri koltuklar,  fuşya beyaz berjerler ve Sofaline'nın vitrinindeki Kalpten pembe berjerler aklımda kalanlar... Ben hepsine baktım baktım; ama en sonunda aksesuarcılardan aldığımız eşyalarla bir köşe yaptım. Tabi aklımda oturma kısımları kalp şeklinde olan tatlı mı tatlı pembe berjerler de kalmadı değil:) Keşke fotoğraflarını çekseymişim; ama bir benzerini netten bulmaya çalıştım.


VEEEEEEEEE... İşte Benim Kahve Köşemmm!!!! :) Naranarammmm :)


Rabbim huzurla, sağlıkla, mutlulukla, ağız tadıyla, aşkla oturmayı nasip etsin inşallah, amiiinn:)

7 Şubat 2012 Salı

Macbook'un mu Var? Derdin Varrr!

"Macbook'umla başıımmm dertteeeeeeeeee,
Ne yapsaaammmm bilemiyorummmm,
Hayatımdan  bir parçaaaa, söküp atamıyorummm..."

(Kullandığım tüm elektronik aletlerde on/off tuşuna basmayı, ayarları yapmayı ablama bırakmış olsam , GPRS'ime haritarı abim yüklemiş ve Iphone'umdaki update'leri eşim takip ediyor olsa daaaa:) )

Teknoloji özürlü değilim, cahil hiç değilim, e ingilizcem "Settings"'in altını üstüne getirecek seviyede;
          AMAAAA...
Olmuyor, olmuyor, olmuyoooorrrrrr!!!

Bana hediye geldiği ilk gün yeni doğmuş bebek gibi kucakladığım, biriciğim, sevgilim Macbook'umla bir türlü geçinemiyoruz! :( O konuşsa ben anlamıyorum, ben bir şey desem o dinlemiyor bile...

Aslında sıkıntı şuradan doğuyor. Ben daha @ işaretine bile kavuşamadım, klavyedeki. :(((((((((((((((((
Tüm klavye ayarlarını gözden geçirdim, eşimle tekrar kontrol ettik ama yok yok yok...
Koskoca Apple'da @ işareti yok, yahu:) Kopyala yapıştır yapayım diyorum onu da beceremiyorum. Ben bir an önce Macbook'umu kullanmak, oradaki fotoğraflarımı, yazılarımı bloguma aktarmak istiyorum ama ne blgouma, ne maillerime Giriş'i gerçekleştiremiyorum.

- Neden?
+ Çünkü @ işaretini yapamıyorum.

Çok basit değil mi? Hayırrr, aslında hiç de basit değil:( Ben bir an önce yeni cicime kavuşmak, oradan yazılar yazmak istiyorum. Bir zamanlar hevesle aldığım beyaz Toshiba'mı da eşime bırakıp artık onu görmemezlikten gelmek istiyorum. İstiyorum da istiyorummmm; ama ben daha @ işareti bile yapamıyooo, yardımlarınızı bekliyorum:)

Var mı Macbook'un dilinden, halinden, tavrından anlayan???




Ben De Okudummm:)

Birkaç post öncesinde nikah şekerlerine alternatif olarak bahsettiğim Vehbi VAKKASOĞLU’nun "Nikah Şekeri: Mutlu Evlilik, Mutlu Yuva" adlı kitabı okudum, geçenlerde.  Bu kitabı, eski albümlere bakarken bulan sevgili kayınvalidem, annem “oku, bana da anlat” diyerek hediye etti, sağolsun.
Kitapta hem hanımlara, hem beylere yönelik pratik tavsiyeler yer alıyor; çift olmanın, yuva kurmanın önemi ve evlilikte karşılaşılan zorluklarla Güzeller Güzeli Peygamber efendimizin nasıl mücadele ettiği çok güzel şekilde, hayattan birçok örnekle anlatılıyor.
Okumanızı tavsiye ederim.

Rabbim herkesin yuvasını cennet bahçelerine çevirsin inş, amin. Ecmain.

The Next Station is Amman!

Pasaportuma bir damga daha ekleniyooooo: Amman'a Gidiyoruzzz:) Orada neler yapılır, nereler gezilir, neler yenir, içilir?????
Daha önceden Amman'ı ziyaret etmiş arkadaşlar yorum yaparsa çok mutlu olacağım:)

Benim bildiğim kadarıyla;
Arap mimari ve Batı şehirciliğinin bir arada bulunduğu, diğer şehirlerin aksine Arap etkilerinin kaybolmadığı bir yer, Amman...
Yakında daha fazlasını da öğrenip sizlerle paylaşacağım.
Yuupppiii :)


5 Şubat 2012 Pazar

İlginç Bir Nikah Şekeri Önerisi...

Sooon zamanlarda akla hayale gelmeyenler şeyleri nikah şekeri olarak karşımızda görmeye alışık olmalıyız, aslında. Klasik badem şekerini tek başına dağıtmak artık çoook geride kaldı: Pastalar, mumlar, sabunlar, kokular, kalemler, kadife kutular, lavanta keseleri, magnet'ler, fotoğraf baskılı süsler, daha neler neler... Ve bir de tabi, evlilikle ilgili kitaplar var. :)

Buna bir örnek de Vehbi VAKKASOĞLU'nun yazdığı hem kalıcı, hem faydalı "Nikah Şekeri: Mutlu Evlilik, Mutlu Yuva" adlı kitap... Kitabın ilk sayfasında yer alan nikah bilgilerinin yazılacağı boşluklarla dolu olan kısım da nikah şekeri olarak dağıtmayı düşünen çiftler için kitabı onlara özel bir hale getiriyor. Bence ince bir ayrıntı... İçindeki yararlı bilgiler de hem yeni çifte hem de misafirlere nikah şekerinin bonus'u oluyor.

Yakın zamanda evlenmiş biri olarak ben de kendi nikah şekerlerimi paylaşacağım, bu hafta.. Aslında düğün yapmamıza rağmen nikah şekerlerine olan özel ilgim, tutkum nedeniyle iki çeşit nikah şekeri dağıttık, düğünümüzde. Yakında onları sizlerle paylaştığımda yapacağınız yorumları şimdiden merak ediyorum:)

3 Şubat 2012 Cuma

Sevgililer Günü Alternatif Hediye Önerileri


Siz de benim gibi sevgilinize en güzelini sunmak, onu mutlu etmek istiyorsanız; ama bu konuda karar veremiyor ve fazla da seçenek bulamıyorsanız"Şubat ayı, dert ayıdır" sizin için de… Hele bir de sevgili eşiniz, Sevgililer Günü'nden birkaç gün sonra doğup işin içine doğumgünü hediyesi bulma işkencesi de eklenmişse…

14 Şubat 2012 Sevgililer Günü, kapımızı dank!! diye çalmadan, aklıma gelen bazı fikirleri sizlerle paylaşacağım. Değişik fikirleri olan arkadaşlar da aklındaki önerileri paylaşırsa belki işimiz daha da kolaylaşır. Ne dersiniz? :)
1. İsme Özel Gömlekler:
Özel gömlekçilerde yaptırabileceğiniz ya da internetten  de kolayca siparişini verebileceğiniz ve benim favorim olan hediye bu, aslında. Bu özel günde benim yardımıma koşamama sebebi ise nişan bohçamda fazlasıyla yer almasından. Eşime sanki mağazanın sahibiymişçesine aynı ürünleri sunmak/hediye etmek istemiyorum; ama daha önce böyle bir hediye almayan ve 900-300 TL'yi gözden çıkaranlar için en mükemmel hediye.. Gömlek yakası, cebi, kollarında yer alan nakıştan harf ve yakanın iç kısmındaki yazacağınız aşk notu ile sevgilinizi kolaylıkla mutlu edebilirsiniz.
2. Kol Düğmesi:
Yine internetten kişiye özel birçok kol düğmesi modeli bulabilirsiniz, kolaylıkla. İster sizin ve sevgilinizin baş harfleriyle, ister onun isim soy ismine özel bir halde isterseniz de en sevdiğiniz anın/fotoğrafın baskısıyla... Böylece her an yanı başında olacak, hediyenizi kullandıkça hiç aklından çıkmayacaksınız.. Bunun için gözden 70- 500 TL aralığında bir tutarı gözden çıkarmalısınız, sanırım.
3. İsme Özel Çoraplar:
Sevgilinize çorap hediye etmek çook da romantik bir hediye olmamasına rağmen onun ismine işlenmiş çorap ve özel kutusu, bu işi tamamen tersine çeviriyor değil mi? Fiyatı birazcık tuzlu olmasa eşime ve ailemdeki tüm erkeklere (babama, abilerime ve yeğenlerime) bu özel çoraplardan almak isterdim; ama bir defaya mahsus, bütçeniz de el veriyorsa, eşinize güzel bir sürpriz yapabilirsiniz.

4. Kurs Hediye Etmek:
Şu sıralar aklıma enn çok yatan ama pek de cesaret edemediğim bir hediye. Dans, müzik, yemek, kurabiye.... Ne kursu olursa olsun, birlikte vakit geçirip eğlenebileceğiniz bir kursa onu ve kendinizi yazdırmak da bence ince düşünülmüş bir hediye olacaktır. Benim cesaret edememe sebebim ise; iş saatlerimizin yoğunluğundan kursa kaçırabilme ihtimalinin olması. Bir de hediyelerinizi birbirinize sunduğunuz sırada hediyenizin o anda kendini gösterememesi ve sönük kalması da düsündürücü tabi... Halbuki kurstaki eğlenceli saatlerden sonra belki de eşinizin aldığı en güzel hediye olacak, bu. Şimdi internette kolayca bulunan fırsat çeklerinin herhangi birinden 2 kişilik kurs kuponu alarak bu işi karlı bir şekilde kotarabilirsiniz de:) Benden söylemesi..
5. Canvas Tablolar/ Birlikte Boyama Yapmak:

Bunu Sevgili Bebeko'nun blogunda gördüğümden beri aklımda... Şayet sanata veya resime, boyamaya yatkın, bunlarla ilgili bir eşiniz, sevgiliniz varsa canvas tablolar da çok güzel bir alternatif... Onun mutlu hallerini seyrederek ve birlikte geçireceğiniz eğlenceli zamanın tadını çıkararak kolayca mutlu olabilir, karşısınızdakini de bir o kadar kolay mutlu edebilirsiniz.

Detaylı bilgilere, tabloyu nereden bulacağınıza buradan ulaşabilirsiniz: http://bebeko-elc.blogspot.com/

6. Sürprizlerle Dolu Bir Gün:
Eşinizin, güne opücüklerle gözünü açması ve güzel bir kahvaltı sofrası ile devam etmesi (kalpten omletler, sosisli milföyler, patatesli yumurta).., gün içerisinde sizden uzakta, isteyken cebinden çıkan aşk notları. Daha önceden hazırladığınız biiirrrrrrr sürü aşk dolu sms'i cep telefonuna bombardıman yapmanız, eve girecekken kapı önünde kendisi adına yazılmış bir zarf ve içinden çıkan aşk mektubunu bulması... Aslında gününüzü nasıl geçireceğiniz tamamen sizin kalbinizden ve aklınızdan geçenlere kalmış. Mutluluğu bol, fiyatı da ucuz bir hediye alternatifi.. Düşünülebilir:)
7. Klasik ama kurtarıcı: Bonnnyfood:)
Eşiniz işteyken onun adına göndereceğiniz güzel mi güzel bir bonnyfood veya meyve sepeti... Bunun eksisi; eşiniz çok ince bir yapıya sahip değilse bonnyfood'u iş arkadaşlarıyla yemeyi tercih edecek ve siz sipariş ederken ağzınızın sularının aktığıyla kalacaksınız:) Hiçbir erkek işyerinden elinde bir yiyecek saksısıyla eve gelmeyi göze alamıyor malesef:) Artısı ise; eşinizi hiç beklemediği bir anda mutlu etmek ve iş arkadaşlarının yanında onore etmek olacaktır. Erkekler, böyle şeyleri belli etmek istemeseler de böyle şeylerin onların da hoşuna gideceğini herkes bilir herhalde:))

Sakın ha, bunca yazıyı okuyup da "Amaaannn..." demeyin. Belki eşiniz de sizin için bir şeyler düşünüyor ama vakit/nakit bulamıyor, işi taşfırın erkekliği'ne vuruyor. İşte bu sevgi gösterileriniz onun kalbine dokunarak onu yumuşatacak. Belki de eşinizin aklından size jest yapmak geçmiyor bile. Sizin aşk dolu süprizleriniz onun beyninde kıvılcımlar yakacak ve size bumerang gibi dönecek. Ben verdikçe aldığınıza inananlardanım. Denemeye değer, öyle değil mi?

Sizin de fikirlerinizi bekliyorum. Ben hala karar vermiş değilim malesef :(

Cimmm Bammm Bommm: Artık benim de bir header'im varrr...

Sevgili KelebekGibi sayesinde tatlı mı tatlı, leziz mi leziz pamuk şekerinden bir header'im oldu. "E, oldu ama n'oldu? Ben acemi bir blogger olarak header kullanmasını bile bilmiyorum ki... Hey Allah'ım..."derken imdadıma Bebeko yetişti, onun sayesinde de header'im bir güzel bloguma yerleştirildi...

Blogundaki header'lara yetişemediğim halde benim için uğraşıp zahmet eden ve bana yeni bir header hediye eden KelebekGibi'ye ve sırf benim de bir header'im olsun diye kendi header'indan feragat edebileceğini söyleyen, header'i bloguma yerleştirmek için değerli vaktini harcayan Bebeko'ya çoooooooooook teşekkür ediyorum.

İkinizin de ellerine sağlık...

BEN DE OKUDUMMM :))

Şu sıralar çok satanlar listesinde yer alan bir kitap; KÜÇÜK MUCİZELER DÜKKANI / BİR YUMAK MUTLULUK, yazarı da Debbie MACOMBER...
Kitabı kendim için almıştım ancak okudukça ve başkahramanın örgüye olan tutkusunu ve rengarenk ipler karşısında dilinin tutulduğunu gördükçe kitabı kirletmeden okuyup bir başka ip- örgü aşığına Bebeko'ya http://bebeko-elc.blogspot.com/ hediye etmeye karar verdim ve kitabı bir çırpıda okuyarak sonunda çantasına sıkıştırabildim…
Akıcı üslubu ve sıkmayan, çabuk gelişen olay örgüsü ile kitap okumaktan uzak kalmış benim gibi birine ilaç gibi geldi, Küçük Mucizeler Dükkanı. 4 farklı hayat, 4 farklı kadın; ama 1 beklenti: "sevilmek, mutlu olmak."
Kitabın tarzı İrlandalı yazar Maeve BINCHY'nin romanlarını andırıyor. Tek fark, hikaye bu sefer Seattle’da Blossom Sokağı'nda yaşanıyor ve kitap kahramanları Amerikalılar.
Mutlu sonları ve örgü örmeyi sevenlere verilebilecek güzel bir hediye... Şiş tutmayı bilmeyen, zincir çekerken bile stres küpüne dönen bendeniz, kitap elimdeyken, herhangi bir örgü dükkanına gidip renk renk ipliklerden alıp bir kere daha şansımı denemeyi düşünecek kadar gaza geldim...


Bu da benim kitaptan aldığım dersler: : )



1.Hayatın ne getireceğini hiçbir zaman bilemeyiz ve kurulan sağlam dostluklarla, yanımızda olan ailemizle her şeyin üstesinden gelebiliriz. 2. İster amerikalı, ister türk, ister arap... Kaynana her zaman kaynana, :p :))


P.s; Bir gün o kitapta bahsedilen bebek battaniyesini öreceğim: )

HEADER HEADER HEADER... :)

Sevgili Bebeko  sayesinde bloguyla karşılaştığım KelebekGibi birbirinden şık header hediye ediyor… 


Benim beğendiğim header'lar, daha önce davrananlar tarafından kapıldığından kendisinden bir header'im olamadı:( Ama kime niyet, kime kısmet demiş atalarımız.. Belki sizler zevkinize gore bir header seçip blogunuzu süsleyebilirsiniz…


Darısı benim de başıma… : ))

BEN DE OKUDUM: Hz. MERYEM

Hz. MERYEM: CENNET KADINLARININ HANIMEFENDİSİ


Son zamanlarda okuduğum bir başka kitap da Hz. Meryem'in hayatını anlatan Hz. Meryem: Cennet Kadınlarının Hanımefendisi idi… Daha doğrusu şu sıralarki okuma serüvenimin başını bu kitap çekti. Evlendikten sonra sevgili ablamın, kitabın yazarına yeni ad ve soyadıma imzalatarak beni onore ettiği bir kitap. Ayrıca, evlilik soyadıma imzalı ilk kitabım kitaplığımdaki… :)


Hz. Meryem’in hayatına hep ilgi duymuştum ama hayatı hakkında bir kitap okumamış, genellikle anlatılan kıssalarla yetinmiştim. Ah ne büyük eksiklik imiş… Kitabı okuyunca ancak idrak edebiliyor insan.

Kitaptan önce en çok ilgimi çeken yine aynı ablamın bana aktardığı bir bilgiydi. Kuranı kerim'de direkt olarak hitap sadece ve sadece Hz. Meryem için vardı. Diğerlerine direkt hitap edilmiyorken Allah sevgili kulu Hz. Meryem’e direkt hitapta bulunuyor ve ‘Mahzun olma Meryem…” diyordu. Bundan daha güzeli olabilir mi? Allahu teala kendisine direkt hitapta bulunuyor ve Kuranı Kerim'de bunun hiçbir örneği yok… Tesellilerin en güzellini, Güzeller Güzeli'ni yaratandan, Yaradandan alıyor Hz. Meryem… O mu mahzun olmalı, biz mi?


Kitapta cennet kadınlarının hanımefendisi olan, evladının ismi daha doğmadan verilen ve müjdelenen, kendisinden susması istenen ve yeni doğmuş bebeği konuşturulan Hz. Meryem, kimsenin yiyecek bir şeyler bulamadığı kıtlık zamanında Allah tarafından en güzel yiyeceklerle doyuruluyordu. Yazın kış meyveleri ile, kışın ise yaz meyveleri ile... Bunun sebebi de zan altında kalmaması için, o dönemde bulunan meyvelerle değil de bulunmayan meyvelerle Allah, Hz. Meryem'i lütuflandırıyordu. İnceliğe bakar mısınız? : )
Mutlaka okuyun, okutun… İçimizdeki Hz. Meryem sevgisi, Peygamber, Allah sevgisi ve şükrümüz alevlensin… Amin.


P.s; Mavilale yayınlarıdan çıkan kitabın yazarı; ablamın sevgili iş arkadaşı İsmihan DABANLI. Kendisine ismime imzalama inceliği gösterdiği için ayrıca teşekkür ediyorum.

Hurmacı geldi hanımmmm :)

En sevdiğim yemişlerden biridir, hurma. Hele ki yaş hurma... Kutsal topraklara kimin gideceğini haber alsam hemen ton ton yaş hurma sipariş edesim geliyor.. Tabi bu düşüncenin gelmesiyle gitmesi de bir oluyor:))

Benim aksime, yakınımdaki çoğu insan hurma yemekte zorlanıyor, sadece kutsal olduğunu düşündükleri için kendilerini zorlayarak hurma yiyenlere ya da hurmaya sadece Ramazan sofralarında yer verenlere bile şahit oldum. Açıkçası ben hurmanın  meyvesine, yemişine, kurusuna, yaşına, tatlısına, kısacası her türlü haline bayılıyorum; ancak hurma yemekten zorlananlar için birkaç bilgi paylaşayım istedim.

"Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze olgun hurma dökülsün. Ye, iç. Gözün aydın olsun!" (Meryem Suresi,25-26)

Hz.Meryem tek başına, aç susuz bir halde doğumunu gerçekleştirdikten hemen sonra Allahu teala, yanı başındaki kuru hurma ağacını tazelendirerek Hz. Meryem'i hurma ile lütuflandırmıştı. Geçen haftalarda okuduğum ve blogumda da bahsettiğim Hz. Meryem: Cennet Kadınlarının Hanımefendisi adlı kitapta hurmanın en faydalı besin olduğu yazıyordu. Eğer hurmadan daha faydalı, daha yararlı bir besin olsaydı Allahu Teala onu doğumunu tek başına gerçekleştiren, aç, susuz olan Hz. Meryem'e gönderirdi; ancak daha yararlı bir şey yoktu ki Allah, Hz. Meryem'i hurma ile doyurdu.


Çocukken en sevdiğin ilahilerden birinin de "Bir Hurma Kütüğü" olduğunu söylemiş miydim? :) Tamam tamammm, içiniz dışınız hurma oldu ama ben çok seviyorum, napiiimm :))